pişmanlığı soluyor ellerim
bir toplu iğnenin başı kadar küçüğüm şimdi
göz bebeklerin kadar siyah ve şeffaf
kelimeler dansediyor çevremde
intikamlarını haykırıyorlar yüzüme
seninle aramıza ördükleri duvarlar kadar anlamsızlar
bir şişe dolusu zehirim şimdi
kendimi sorguluyorum
gözlerimde uzaklardaki denizlerin ıslaklığı
deniz kabuklarının uğultusunu duyuyorum
parmaklarım alıştıkları dansı yapıyorlar
numaralı bir kaç tuşun üzerinde
bir kaç uzun çığlık duyuyorum yüreğinden
ardından “alo” diyorsun
alışılmış bir tepki gibi ve tekdüze
bekliyorsun
ben o uzun siren seslerini dinleken yeniden
sen bir adım daha uzaklaşıyorsun geçmişten
ve aynı yıldıza bakıyoruz belki
zaman hayatlarımızı çalarken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder