Perşembe, Aralık 30, 2010

Denemeler V. Bölüm

Yeterince yürekten düşünürsem büyükannemin beni hissederek bulabileceği fikrine kapıldım nedense. Kendimi boşluğa bırakıp gözlerimi kapattım ve olabildiğince konsantre olmaya çalıştım. Ama bu pek mümkün olmuyordu, vücudumu bir panik dalgası kaplamıştı çoktan, gözyaşlarım yanaklarımı yakmaya başlamıştı bile. Geri dönmek istiyorum diye bir çığlık attım ve gözlerimi açtığımda gözlerim ışıktan kamaşıyordu, bir süre sonra önümdeki ateşi ve ağaçları seçmeye başladım. Sabah yaktığım ateşin başında oturuyordum. Ateş sönmüştü ama hala sıcaklık yayıyordu. Vücudum ter içinde kalmıştı. Bacaklarımda ve sırtımda şiddetli bir ağrı vardı. Hiç önemli değildi geri dönmüştüm. Hafifçe kıpırdanarak gevşemeye çalıştım. Ayağa kalkmayı denediğimde hissettiğim ağrılar yüzünden bunu bir süre sonra denemem gerektiğine karar verdim ve yeniden oturdum. Ayaklarımı zorlanarak önde doğru uzattım. Sönen ateşin kokusu genzimi yakmıştı. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım, acaba bu benim uçtuğum gözkyüzü ile aynı mıydı? Gerçi ağaçların sıklığından pek bir şey görünmüyordu, seçebildiğim tek şey bir kaç parça mavilik ve parlak bir ışıktı. “Demek buradasın” dedi büyük annemin sesi, o kadar korkmuştum ki sessizliğin içinden duyduğum bu ani ses karşısında tüm ağrılarıma rağmen birden ayağa kalkıp ona döndüm. Şaşırmıştım. Büyükannemle göz göze geldiğimde hissettiğim garip suçluluk duygusu nedeniyle başımı önüme eğmek zorunda kaldım. “Başından beri buradaydım” dedi sertçe. “Neden...” dememe fırsat bırakmadan, “Bir daha küçük hanım ben söylemeden hiç bir şey denemeyeceksin, yaşadıkların sana ders olsun. Aslında biraz daha korkmanı bekleyebilirdim ama şimdi seninle kaybedecek vaktim yok”. Çok utanmıştım. O kadar korkunun üzerine birde bu utanç duygusu vücudumdaki tüm enerjinin tükenmesine neden olmuştu. Büyükannem sözlerini tamamladıktan sonra beni beklemeden ormanda yürüyüp gözden kayboldu. Bir süre kıpırdamadan durduktan sonra, her yanımı saran şiddetli ağrılardan kurtulmak için gidip dinlenmek gerektiğine karar verdim ve çadırın yolunu tuttum. (03 Eylül 2008)

Yol boyunca hissettiğim utancın yerini giderek kabaran bir öfke almaya başlamıştı. Kızdığım kendim mi, yoksa büyükannem mi olduğunu çok ayırt edemesem de, başarısızlığa uğramış olmanın verdiği hırsın beni ele geçirmeye başladığı kesindi. Aslında böyle bir şey yaşamam gerekmiyordu, kendimi biraz daha kontrol edebilmiş olsaydım, belki de büyükannem benimle gurur duyacak ve o duymak istediğim “aferin”i şu anda duymuş olacaktım. Öte yandan büyükannem yine de bana haksızlık ediyordu, çünkü en azından kendi başıma deneme cesareti göstermiş ve epeyce de yol kat etmiştim. Hem nereden biliyordu o benim ne yaptığımı da başından beri orada olduğunu söylemişti. Ben neden onun nerede olduğunu hiç bilemiyordum? Neden onları da bana öğretmiyordu? Çadıra vardığımda kendimi sıkmaktan boğazım ağrımaya başlamıştı ama buraya kadar göz yaşlarımı kontrol etmeyi başarmıştım.