Perşembe, Aralık 21, 1995

Yürek Sesleri (27)

Şu içimdeki kalabalık fikri oldum olası beynimi kurcalar durur, hatta zaman zaman kendimi ben kimim, ya da kim için kimim sorularının çıkmazında bulduğum bile olmuştur. Ağlamak istediğimde gülmek, bağırıp haykırmak istediğimde susmak zorunda kaldığım anlarda hayatı yalnızca oynamak zorunda kaldığım bir rolden ibaretmiş gibi görürüm. Diğer insanları kandırmak kendimi kandırmaktan çok daha kolaydır nasılsa. Hayatı sanıldığından bile kolay sahnelenen bir oyuna dönüştüren bu mecburi roller, kendimi bana bile yabancılaştıracak noktaya geldiğinde ise her zaman en iyi dostum olan kendime dönüp içimde yaşattığımı düşlediğim kalabalıktaki gerçek beni aramaya koyulurum yeniden. ancak her defasında bir başkasının yaşamında bulduğum kendi gölgemin peşine takılıp, bu keşfi onun derinliklerinde sürdürür bulurum kendimi.

Beni bende demen..

Beni bende demen, bende değilem, bir ben vardır bende benden içeri...

Maddeleşemeyen bir kalabalıkta yaşıyorum dışarıdan görünen kendi sessizliğimi içimdeki fırtınalarla besliyorum kalabalığın değişik yüzleri beliriyor simamda bazen iyi, bazen kötü, bazen mutlu, bazen mutsuz ben kelimesi yetersiz kalıyor biz oluyoruz ben onlardan herhangi biri değilim biliyorum
onların hepsi ancak tek bedende bir ben oluyor

Bir dosta mektup

Sevgili Dostum,



Hepimiz zaman zaman ne kadar bunalırız bilirsin. Kendimiz dahil tüm dünyaya yabancı hissederiz kendimizi. Aynadaki görüntümüz dışında tanıdık bir şey bulamayız, kendimizde bile. Ne içimizde ki kalabalık ne dışardaki kalabalık yetmez o zaman.



Ben mi benden uzaklaşıyorum

Çevremdekilermi bilemiyorum

Ne kendimi dinleyebiliyorum

Ne diğerlerini

Uzun siren sesleri kulaklarımda

Yüreğimde yük dolu kervanlar var yine

Ne istediğim gibi olabiliyorum

Ne hissetiğim gibi

Hayatımın bir yerine gizlenmiş

Bir şeyleri arıyorum yine

Ne içimdeki kalabalık yetiyor bana

Ne de dışarıdaki

Yalnızca kendi sessizliğimde

Kaybettiğim düşlerimi arıyorum



Mayıs 1994



Bu şiiri bunaldığım zamanlarda her okuduğumda ekliyecek başka bir şey bulamıyorum. Düşünsene kimbilir kaç defa aynı senaryoyu yaşıyorum tekrar tekrar. Oysa daima bir güneş doğuyor karanlıklara. Ve batıyor yine ne yazık ki.





Bazen olmaz sevgilerle çırpınır yüreğim

Içimde yaşanası duyguların derin hazzı oluşur

Zaten sevda yüklü olan ruhum

Bölünüp çoğalıverir

Tek bedende bir çok ben olurum

Kiminin gözleri, kiminin gülüşü sarar beni

Her birine bir parçamı veririm

Dağılıp yok olacağımı hissederim zamanla

Birden sevgisiz, tükenmiş kalıveririm

Herşeyi anılarda bırakıp kaçmak isterim

Zaman kumsaldaki ayak izlerimi silecektir nasılsa



31 Temmuz 1992



Temelde her insan ortak bir şeyler yaşar, benzer şeyler. Ama hep bunları yalnızca biz yaşıyormuşuz gibi gelir nedense. Oysa belkide o an yalnızca biz yaşıyoruzdur. Bir başka zamanda bir başkasından aynı hikayeyi kimbilir kaç kere duymuşuzdur da, kendi beceriksizliklerimizi daha doğrusu çaresizliklerimizi bir yana bırakıp hemen ahkam kesmeye başlamışızdır; eğer bu yaşadıklarımızın bir öğretisini kazanamamışsak. Ama biliyorsun öğrenmek zorundayız. Hiç bir serüven boşa yaşanmaz. Sadece öğrenmek istemiyoruz. Şu acı gerçekler hikayesi gibi görünüyor değil mi? Belkide öyle ama gerçekte bunlar yalnızca kendini tekrarlamadan büyümenin bir yolu. Amerikayı her yeniden keşfe çalıştığımızda, başımızı o tanıdık duvarlara vurduğumuzu biliyorsun. Acılar pusuda olabilir daima ama cesur olmak zorundayız. Başka yolu var mı sence.



Bırak aksın aşkın gözyaşları

Acının zehiridir akan korkma

Gün gelecek bulacak seni

Uğruna ağlamaya değecek bir sevgili



Bırak kafeslesinler, bağlasınlar seni

Ruhunu kafesleyemezler, özgürsün korkma

Her yaşam öyküsü böyle başlar

Bir gün sende yaşayacaksın kendini



Bırak sığdırma kalıplara kendini

Insan olmak işte budur, korkma

Özgür olmanın bedeli bu

Anlaşılmasanda yine seveceklerdir seni



5 Aralık 1995



Yazmak bana bunları öğretiyor bak. Yaşanmış bir zamanda, yaşanmış bir aşk, yaşanmış bir dostluk için neler yazmışım, neler hissetmişim. Ve kendimi ne kadar tekrarlıyorum. Elbette özde hep aynı insanım ben, ama birilerinin bana kattıklarıyla büyüyen bir insanım. Hepimiz öyleyiz. Insan olmanın yaşanası ayrıcalığı bu hissettiklerimiz. Ama nedense hep kendimize karşı bir silah gibi kullanıyoruz bu ayrıcalığı. Nedense hep kendimize zarar veriyoruz, başkalarının bize çektirdiklerinden şikayet ederek. Düşünsene şu bunaldığında kendine yaptığın eziyeti. Ya da onu aramak isteyip aramadığında kendini duygularını nasıl bastırdığında nasıl acı çektiğini düşün. Kim sana bu kadar acı veriyor senden başka. Başkası yüzünden acı çekmek, yalnızca bizim o insana bu müsadeyi vermemizle ve temelde kendi isteğimizle oluyor, sanki bilmiyormuyuz. Biliyoruz elbet, ama bilmek, ya da başkalarının bilmesini istemiyoruz. Nedense karşı konulmaz bir arzuyla bu “kurban” rolünü oynamayı seviyoruz biz. Yaşadığı acıları haketmeyen bir “kurban”. Oysa hiç de sevmediğimiz bir şahsiyet mevzu bahis olduğunda, “o da kim oluyor” diyecek kadar mağrur ve zalim olabilecek sözde “kurban”lardan başka neyiz bizler. Bazıları insanların acıma duygularını sömürerek yaşamayı tercih ederler. Bazıları kendilerini acıya mahkum ilan ederek. Ama hepde kendini acıların insanı ilan edenler, değişmekten dem vururlar. Çünkü acı değil, mutluluk isterler gerçekte. Ama mutluluk başkasıyla başlamaz, insanın kendi içinde başlar. Kimsenin sihirli değneği yoktur mutlu olmak için. Ister uçuk desinler ister kaçık mutlu oluyorsam eğer bildiğim yoldan şaşmamaya çaba gösteriyorum ben de. Ama ah o hüznün dayanılmaz hafifliği. Bazen kapılıp gidiyorum peşine, bazen pupa yelken yaşıyorum deli dolu.



“Kürşat Başar -Konuştuğumuz Gibi Uzaklara - 1992



Okuduğum kitabı elimden bırakmak öyle zor geldi ki bir an. Bir kaç sayfa, bir kaç satır daha okusaydım, tekrar bir yalnızlığın içine düşeceğimden korktum. Ne çok mutsuz sona erişen aşk hikayesi var diye düşündüm. Herkes kendince bir aşk acısı çekiyor, yada çekmiş. Son günlerde bir araya geldiğimizde çaylarımız yudumlarken yaptığımız ve hiç bitmemesini dilediğim aşk dolu sohbetlerimiz geldi aklıma. Her defasında dinlediğim bir başka beden, bir başka hayat ve bir başka hikayeydi. Ama bakışlar, hüzünler, yürekler hep aynıydı sanki.



Bazen öyle anlar geldi ki, anlatmak isteyipte bir türlü toparlayamadığım, tanımlayamadığım duygularımı anlattılar bana. Sanki beni anlatıyorlarmışçasına şaşkınlığa düştüm. Bence daha önce hiç yaşanmamış, ya da yaşanmışların en güzeli olan duygular sıradanlaşıverdiler. Ama bu sıradanlık yalnızca olayların oluş şeklindeydi. Gözyaşlarım, hislerim hepsi bana aitti. aşananlar belki aynı kelime grubuna denk geliyordu ama, hissedilenler tanımlanamayacak, kalıplanamayacak kadar başkaydı.



Nedensiz korkulara kapıldım çoğu zaman, sanki her yaşanmış acı hikaye bir gün beni de yakalayacaktı. Ama dinlediğim acıların hepsini yaşayacak olsam, hiç mutlu anım olmaması gerekirdi herhalde. Bazıları öyle anlamsız, öyle basit şeylerdi ki, hatta kendi yaşadıklarım bile.



Hiç tükenmeyen endişeler, korkular, bunalımlar, aldatılmaktan, sevgisizlikten, terkedilmekten, kaybetmekten korkan insanlar, cevapsız yüzlerce acabalar, belkiler.



Bende elimdeki kitabı okurken, birden bire o olayında kahramanı oluvermekten, aşk için yeniden göz yaşı dökmekten korktum.



Yalnızca bir öykü bile olsa -yaşanmış ya da hayal-, tükenmiş sevgiler için ağlamaktan korkuyorum. Aşkı yeniden yaşamaktan korkuyorum belki de”



Şimdi bu satırları okuduğumda bir çok yerinde kendimi bulamıyorum. Kimbilir kaç aşk yaşadım oysa bu satırların ardından. Yaşamak yazmak gibi, belli bir birikim gerektiriyor sanırım. Ama şunu biliyorum ki, o günden bugüne hayatın bana kattıkları oldukça fazla. Düşünce yapım daha çok şekillendi şimdi. Bundan bir kaç yıl sonra daha da şekillenecek.



Neden bilmem ama, hayatımızda eksikliğini hissettiğimiz şey hep dolu dolu bir aşkmış gibi gelir. Öylemidir gerçekten? Herşeyimiz tamdır da, bir sevgilimiz mi yoktur. Ya da belki bir sığınağımız yoktur. Belki yeni bir ebeveyn ya da kardeş ve belki de yeni bir iş seçme şansımız olmadığından yenileyebileceğimiz en kolay şey bir sevgilidir de ondan. Birini sevmeyi özleriz bazen, bazen birinin sevgisini. Hep bir öncekinden daha çok sevdiğiizi sanırız yeni sevgiliyi. Ya da giden sevgilinin ardından bir yenisi asla olmayacağını düşünürüz. En azından onu hiç unutmayacağımızı. Vardır elbet izlerini silemediğimiz insanlar hayatımızda. Bu noktada, “o insanın neden artık hayatımızda olmadığı” sorusunu sorarsak sanırım daha açıklayıcı olur. Giden biz olalım, ya da o olsun, hep yarım kalmıştır bir şeyler. Tabii giderken gerçekten yapmak istediğimiz bu değilse. Yaşanmak istenenler yarım kalmıştır. Zaten gerçekte özlediğimiz o insan değil, o insana dair kurduğumuz düşlerdir bence.



“Kendimi yeniden keşfetmenin huzuruna ve heyecanına kapılmış gidiyorum. Yüreğimden martılar havalanıyor yeniden. Aylardır kendimden bile gizlemeye çalıştığım bir son yaşıyorum. Ama bitmişlerin yasıyla değil yeni başlangıçların heyecanıyla. Arada sırada yıpranmışların küllerini havalandıran bir rüzgar esse de eskilerden; tomurcuklanan yeni sevdaların baharla gelen kokusu dolaşıyor damarlarımda. Kurulmaya çalışılan iletişimlerinin sancısının ne kadar ağır ve acımasız olduğunu anlıyorum. Evet dediğin gibi “bir ayna” değilsin sen. Beni bir aldatmacanın ortasından çekip çıkaran bir gölgesin belkide. Ne farkeder ki bir başka beden olsa yanında? Benim olmasan ne farkeder? Sana yaşamın tadını borçlandım bir kere. Sohbetinin derinliğinde benden bir şeyler yakaladım. Kelimelere dökmediğin düşüncelerinde keşfedeceğim belkide sendeki beni. Kimselerin geçmediği bir yol bulabileceğim belkide sana uzanan. Başkalarının ayak izlerini takip etmeyeceğim hiç bir zaman. Içimdeki kalabalığın değişik yüzlerini göstermeyeceğim bir insan olmanı isteyeceğim senden. Yalnızca gerçek beni aramanı isteyeceğim. Yeter ki artık ezberlediğim senaryoları yaşatma bana, klasik bir hikayenin sıradan bir kahramanı olma sakın. Belki de bir günlük tatlı baharların içinde bir sabun köpüğü olarak kalacaksın, çarçabuk dağılıp yok oluveren, geriye bir iz bırakmadan. Ama sana hep yaşamın tadını verdiğin için borçlu kalacağım. Dostluğumu bekleteceğim senin için, içimdeki çocuğu saklayacağım- Nisan 1994”



O günden sonraki hayatımın bir yılını bir başkasıyla geçirdim oysa. Delice sevdiğimi düşündüğüm bir başkasıyla beraber, tarifsiz acılar yaşayarak mutlu oldum. Oysa bak daha neler hissetmiştim;



“Işte yine gecenin tadını keşfediyorum tanıdık duvarlar ve eşyalar arasında. Yeniden düşüncelerimi somutlaştırıyorum kağıtlar dolusu, bir zamanlar hep yaptığım gibi. Tozlanmış raflardan indiriyorum hayal gücümü ve kaldığım yerden devam ediyorum. Ayların birikmişliği var yüreğimde.



Sevdalandığım geceleri anımsıyorum, bazen ağladığım, bazen güldüğüm. Kendimle kaldığım tüm anların özlemini taşıyorum. Uzun zamandır kendimi yalnızca aynadaki görüntümle sınırladığımı anlıyorum. Içimdeki kalabalığın sabırsız kıpırdanışı hissediyorum yeniden. Coşkularımın gülüşlerimin gerçek olmadığını farkediyorum. Maskeli kalabalıktan biri oluyormuşum meğer. Dünyamı nasılda sınırlamışım aylardır. Duvarlarımı nasılda yükseltmişim meğer. Beni benden başka biledursun diğerleri, işte kendimle başbala gerçek beni uyandırıyorum yeniden.



Yazılmamışlarımı yazmak istiyorum, kaygısız, korkusuz satırlar sıralamak istiyorum. Biliyorum yine neler keşfedeceğimi, kelimeler arayacağımı biliyorum hislerimi tanımlayan.



Karamsarlığın gardiyanı nöbette değil artık başucumda, yüreğim sevgi dolu yeniden.



Geceyi seviyorum, karanlığı sessizliği, düşüncelerimi tamamlayan hafifi melodiler kulaklarımda. Yalnızca bana ait olan bu dünyayı seviyorum. Beni günün aydınlığına taşıyan bu geçişler, yarınıma huzur götürecek yüreğimden biliyorum.



Onu aradım yine, ama yüreğim onun için değil artık. Tüm bu hallerimin sebebi bir başkası. Aklımı çelen beni bana döndüren bir başkası. Nereden geldiğini bile anlayamadan beni çözüveren bir yabancı.



Kendimi aramaya kaldığım yerden devam edeceğim onunla. Ve onu keşfettikçe bana kattıklarıyla büyüyeceğim.



Yüzyıllık bir uykudan uyanmış gibiyim. Tanıdık bir heyecan taşıyor yüreğim. Peki nasıl oldu da bu kadar kör olabildim bunca zamandır. Bu kadar sıradan bunalımlara soyundum, bu kadar sıradan duygulara , egoma esir oldum. Hiç bir artısı olmayan bir insan nasıl bu hale getirdi beni. Artık yolun sonuna geldin işte. Vazgeçilmezliğin bir masalmış yalnızca. Bir ilüzyondan ibaret gösterişin. Ve seni anılarımda bile saklamayacağım belki de, yazıkki açtığın yaraların izleri kalacak. 23 Mayıs 1994, 01.30 A.M.”



Biten biri ve yeni bir sevgili imajı. Farkettin mi sonunda “kurban” olma psikolojisine nasıl girmişim. Neden hiç artısı olmasın bir başkasının? Neden sıradan olsun hissettiklerim? Işin en garibi de, beni bana döndüren diğer insanla beraber olmayı değil, bir başkasına kapılmayı seçmiş olmam. Ve yine aynı acıları yaşamam ve o diğer kişinin ezberlediği bir rolmüş gibi yine beni bana döndürmesini yaşamam bir kez daha. Ve o insana bir şans vereceğim bu defa, ona ve kendime. Neler olacak bilmiyorum. Yine benden uzaklaşırmıyım sence, bilmiyorum. Ama şu yaşadıklarıma rağmen ardından bir başkasıyla, belki farklı bir boyutta yeniden yaşamam ve aynı tuzaklara düşmem gösteriyor ki; ancak iki kere de öğrenebilmişim bazı şeyleri. Halbuki buna gerek varmıydı? Aslında kendimi suçlamıyorum bu yüzden, yaşamam gerekmiş diye de savunmuyorum. Kimseyi suçlamıyorum. Yaşadıklarımdan bir şeyler öğrenebiliyorum artık. Artısını kurcalamanın ve geçmişin neden ve niçinlerini fazla da deşmenin taraftarı değilim. Geleceğe umutla bakıyorum şimdi. Ne istemediğimi biliyorum. Istedikleriminse sınırı yok, her an yeni bir şey yaşamak isteyebilirim çünkü. Geçmişi değiştiremem ama geleceğimi yönlendirebilirim biliyorum.



“Şu içimdeki kalabalık fikri oldum olası beynimi kurcalar durur. Hatta zaman zaman, kendimi “ben kimim?, ya da “kim için, kimim?” sorularının çıkmazında bulduğum bile olmuştur. Ağlamak istediğimde gülmek, bağırıp haykırmak istediğimde susmak zorunda kaldığım zamanlarda hayatı yalnızca oynamak zorunda kaldığım bir rolden ibaretmiş gibi görürüm. Diğer insanları kandırmak, kendimi kandırmaktan çok daha kolaydır nasılsa. Hayatı sanıldığından bile kolay sahnelenen bir oyun haline getiren bu mecburi roller, kendimi bana bile yabacılaştıracak noktaya geldiğinde ise, her zaman en iyi dostum olan kendime dönüp içimde yaşattığımı düşlediğim kalabalıktaki gerçek beni aramaya koyulurum yeniden. Ancak her defasında bir başkasının yaşamında bulduğum kendi gölgemin peşine takılıp, bu keşfi onun derinliklerinde sürdürür bulurum kendimi. 16 Ağustos 1995.”



aynı gün..



“Şu ana kadar bir bilinmeze doğru gittiğimi sanıyordum. Oysa artık bir bilinmezden aydınlık geleceğime. Çevresindeki güzelliğin pırıltısından kamaşan gözlerini ovalayan bir çocuk gibiyim.”



Bazen herşeyi isteriz, bazen hiç bir şeyi. Shirley Mclaine’nin “Sevginin Sonsuz Dansı” isimli kitabında dediği gibi; “Dünya üzerinde kötü diye bir şey yoktur, onu biz yaratırız”. Düşününce ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlıyorum. Düşünsene hep bilinmeyenden korkar insanoğlu. Karanlık fobisinin temelinde de bu yatar bence. Oysa bilinmeyen neden hep kötü olmak zorundadır? Yüzyıllar boyu insanlar, keşiflere hep kötü demişler istememişlerdir. Kötü, şeytandır. Oysa günümüzde bu şeytan işi keşiflerin yaşamımızı ne kadar kolaylaştırdığını düşünsene. “Ben kötüyüm” diyen birini tanıyorum. “Ben kötüyüm seni haketmiyorum” demişti bana. Çünkü ben iyiydim. Kötü olmanın tanımı neydi onun için, sormayı hiç akıl edemedim. Oysa, onu çok seviyordum. Ama o ısrar etti kötü olduğunda, hatta belki bana, belki kendine bunu ispatlamak için kötü şeyler yaptı kendince. Ama kendi yaptı. Yaptığının adını kendi kötü koydu. Ve ben biliyorum ki böyle yaşamayı sürdürürse, gerçek kötülüğü kendine yapacak. Ve sonra kurban rolünü üstlenecek belki yaşamda, ya da belki taşıyamayacak., bilmiyorum. Ben kendi hayatımda adını iyi koyduğum diğer herşeyle beraber yaşamaya devam edeceğim. Ve o bunu hiç anlamayacak. Iyinin adını ben koydum, kötünün adını o.



Seninle bir oyun oynayalım, sen şu ana kadar okuduğun şeylerden sonra neler hissettiğini, nelere katılıp,nelere katılmadığını yada hepsini bırak aklına ilk gelen şeyleri, anlatmak istediğin bir şeyleri, her ne olursa olsun yaz, ben de sana yalnız olmadığını göstereyim. Ama yazman gerekiyor. Yalnızca “kendin gibi” yazmayı ihmal etme.



Bekliyorum...



AYLIN





12.09.1995



Çarklar dönmeye başladı, oyunun ikinci perdesine hazır ol, sana söylemiştim yalnız olmadığını, şimdi kafanın içindekileri boşalt ve biraz da beraberce başka insanların hayatlarına göz atalım ne dersin.



“ Yirmidört yılımın bilinçli olarak hatırladığım kısmı aşağı yukarı ondokuz yıldır. Neleri yaşadım, neleri yaşamadım muhasebesini yapmak için zamanın oldukça erken olduğunu düşünüyorum. Ama şu zamana kadar yaşadıklarımın çok azı kendi isteğim dışında gelişti. Bunu yaşadığım ortamı, aile çevremi, beklentilerimi ve hayallerimi gözönünde bulundurarak dürüstçe itiraf ediyorum. ....... önce çok daha mutluydum. Sadece hayallerim ve ben vardım. Kendimi istediğim zaman kapatabiliyordum ve bunun güzelliğini doyasıya hissederek yaşayabiliyordum. Kendimi kapatmanın en güzel yanı kendi kurduğum dünyada, kuralları ben koyarak yaşıyordum. Fazla beklentilerim olmadığı için prensesi olduğum bu dünya bana fazlasıyla doyurucu geliyordu. Ayrıca sorunlarla da rahatlıkla başedebiliyordum. Yalnızlık benim için kaçınılası ve korkulası bir öcü değil, huzur veren güvenli bir kucaktı sanki. Kendi yalnızlığımın kucağına sığınmak nasıl bir duygudur bilirmisin bilmem ama o dönemlerimde beni fazlasıyla tatmin ediyordu.



........, kendi kurduğum dünyama uzaklaştıracak, (benimde) çok sevdiğim gecelerimde yalnızlığımın en güzel oyunu hayallerime yabancılaştıracak, eskiden bulduğum huzuru aratacak günlere sebep olacaktı. Artık o çok sevdiğim gecelerde ben, insanlarla olan ilişkilerimin hesabını yapacak belki de, ilk kez yaşadığım duygulardan dolayı kalbimdeki sancıyı hissederek acaba aşk bu mu sorusuna cevap arayacaktım. Aşkın ne olduğu sorusuna cevap bulabilmiş değilim şu gün ama sevgi nedir, hoşlanma nedir sorularına bizzat yaşayarak verebilecek duruma geldim. Aslında aşkı yaşadım ama hep kitaplarda yazan ya da filmlerde gösterilen



1995 - Bir zamanlar ....

Yürek Sesleri (1)

Hayatta hiç bir şey insana gerçek biri olmadığını anlamak kadar agir gelemez herhalde. Milyonlarca sey yasarsin sessizce içinde kopan firtinalar, disaridan görünen sakin nefes alislarinda karisir gider havaya. Düsünmenin bile son buldugu garip donemler yasarsin. Yine boyut degistirmek, belkide hayatin icinde bir hologram gibi kaybolup giden seni yasamak istersin yine. Aslinda olmayan ama herkesin adinla cagirdigi bir kisliktir donmeyi ozledigin. Icindeki labirentte arayip durdugun gercek seni bulamassin bir turlu. Bir kosede buzulmus masum bir cocuk bulursun bazen. O da icindeki otekiler gibi cikmaz yollarinda kaybolmustur labirentin. Bir muddet onun elinden tutar ararsin isigi. Bir baska kosede inanilmaz asi bir digerine rastladiginda, onunla kosmaya baslar, aglayan, huzunlu bir digerine rastlayincaya kadar kosarsin onunla. Bir turlu aynadaki goruntune benzer birine rastlayamadiginda, umudunu kaybeder, baskalarinin labirentlerinde buldugun her sana benzeyene kapilir gidersin. Sen bu carkin icinde sekilden sekile girerken, hayatinin o donemine denk gelenler için biraktigin izler elinden tutup isigi aradigin kisiliklere ait kalir. Bu kosusturmanin icinde bazen ayni koslerde ayni kisiliklere rastladiginda duydugun heyacan sonunda kendini buldugunu sanmandandir sadece. Sana tanidik gelen daha once gectigin yollardasindir oysa yine.



Bir sokak lambası kadar yanlizsindir bazen. Çevrene yaydigin isikta sadece kendi golgeni gorebilirsin. Bir digerinin isigi ile birlesmez, kendinden baska seylerin golgesini goremessin.

Beklersin, ait oldugunu hissettigin baskalari sana sahip çiksin diye. Oysa onlar korkularina esir olduklarinda sen dis kapida durmasi gereken bir ziyaretciye donersin. Kendi evinde misafir olan biri gibi hissedersin kendini. Ait olus senin hislerindedir sadece. Anlamassin kimse sahip cikmaz sana senden baska. Belkide sen bile almak istemessin kendi sorumlulugunu da baskalari kabullensin istersin...



Bazen gozyasi biriktirirsin yureginde. Disaridan gulumseyen yuzune bakan insanlarin ruhu bile duymaz. Icinde birikmisler bir caglayana donustugunde ise islanan gulumseyisinin sebebini bilmez kimse..



Beklenmedik bir anda biri olur yaninda. anlatmak ister susarsin. Bir kac iz gosterirsin ona yasamindan. Istersin ki ipin ucunu yakalasin ve bulsun icindeki seni. O ise izleri gormek istemez bazen ya da goremez gercekten bilemezsin. sen sozcuklerle satranc oynarken, o yanlizca uzakta biridir. Icten içe kizarsin ona. Oysa anlatilmayanlari anlamak kimseye dusmez.



Hep ayni donemece ulasirsin karamsarligin dorugunda. Donup durdugun bir cemberden ibaret sonu olmayan bir dongu oldugunu gormessin yasananlar tukenmeden...Gunes bile hep ayni gunesdir oysa. Her sabah yeni bir gunes dogmaz kimseye...Dudaklarindan dokulen karmakarisiklari anlayamaz kimse. Oysa sen ne soylemeye calistigini bilirsin de, sozcukler anlamsizlasir sanki..Yuregindeki baskalari sen olmadiklarini hissettirirler bazen derinden. Sen sandigin baskalari olduklarini hatirlatirlar sana..



Bir ucundan tuttugun acinin derisini kaldirdikca, kan revan icinde kalir yuregin. Tul perdelerin arkasinda sandigin aydinlik sahtedir oysa..



Gulumseyisler bir et bedene ait kalir anlarsin. Bakislar parlamayinca, dudaklar yalan soyler catal dilli agizlarda..



Kapatmaya calistigin kapilardan girer mantiginin hayir dedigi. Yureginin kurdugu calgili cengili masalarda eglenir seninle. Sen kendini yenmeye calistikca bastirir. Karsi sahilin gokyuzunu kesfetmeye basladigin bir anda, yagmurun dindigini ve gunesin simsicak gulumseyecegini hatirlarsin. Oysa gunun birinde baskalarinin gokyuzude kararir.



Bir cift goz vardir dur durak bilmeden dusuncelerinde gezinir. Gözbebeklerine dokunmasini istedigin insanin golgesi gibi gorunur bir an. Yalanin golgesini tanimasan, eski oykulere yeni kahramanlar yaratir yuregin ama, gel gor ki kendi gercekligini kesfedememis bir asi ruzgar gibi carpip yuzune dagilir sahte golgeler.



Her sanci kendi gercekliginde kavurulur yureginde. Bedeninin dort bir yanina yayilir kemirir icini...

Disaridan bakildiginda gorunmeyen icindekiler, bazen tanidigin birinin gozleriyle, baskasindan odunc alinmis hissi yaratir. Aynı noktadan baslayip birlikte yurumus kadar ortak, ayni merkezin terminalleri kadar yakin olur insan...


Kalimero 98

Yürek Sesleri (2)

Henüz kurulmamis düslerim vardi sana dair
Henüz yasanmamis hislerim vardi
Bilinmeyeni beklemek kadar zordu
Görünmeyeni görmek kadar heyecanli
Tek istedigim kalmakti
Mahkumiyetim sensizlik oldu


Ne yollar, ne yillar girdi aramiza
Sadece askin gösyaslarina bogulduk belki
Belki coktu yasananlar bize
Siramizi savdik
Belki erkendi ya da gecti
Sadece zaman yanlisti belki
Kurulmamis dusler ve yasanmamis hisler
Belki fazlaydi bize bilemedik


Dusumde bir resim cizmistin
Derin sularda bir balik surusuydu
Sonra verdin ve gittin
Gülümseyerek bakti gözlerin eminim
Sanki mutlu ol diyordu
Ya ben oyle anladim
Ya yanlizca dustendi bilmiyorum

Kalimero 98

Yürek Sesleri (4)

Sıkıntıların avucunda çaresiz bir gunahkarim bu gece
Ördügüm duvarlarin ardini dusluyorum
Serseri bir kursun bekliyorum karanliktan


Olmayacak düslerimi firlatip dagittim odaya
Bir benim gunesim dogmayacak yarin biliyorum
Gonlumun karasini kazidim tahta masaya
Kimbilir kacinci sigaramin dumaninda gozlerim
Yalnica serseri bir kursun bekliyorum karanliktan

Yürek Sesleri (3)

Bekle cocugum yarini umutla
Bu daglarin ardindaki aydinligi bekle
Gunesin dogmayacagini bilsen bile
Yureginden umudu eksik etme
Bulutlardaki karanlik uzmesin seni
Ardindan gelecek guzel gunu dusle
Izin verme mutlulugun kapindan donmesine

Bekle cocugum yarini umutla
Gözlerine asma acinin gozyasini
Duymamazliktan gel umutsuzlugun cigligini
Pismanlik duymadan bekle yarini

Bekle cocugum yarini umutla
Bekle ki o hic donmeyenler
Tadini bile hatirlamadigin sevgiler

Gelecekler yarınla

Yürek Sesleri (5)

Tut ki bir beyaz guvercinim
Tut ki bir barisa gebe bedenim
Silahindan cikacak her mermiye hedef yuregim
Dokulen her kirmizi damlada
Prangalanmasina sahid olacak gozlerin
Ugruna can koydugun "ozgurluk" denen illetin

Kalimero 98

Yürek Sesleri (7) BENİ YAŞAMAK

Kim bilebilirdi zamanın birinde, gözlerimden akan yaşların, yüreğimin korkularının bir sıcacık bakışta yok olup gideceğini, yenilenmek bu kadar kolay mı? Soyunmak bir anda geçmişten..."


Zamanın gölgesine sığınarak beklediğim bir çağrıdır
Kollarına kavuşmak bir delice koşunun ardından
Toprağı hissetmek gibi çıplak ayaklarımın altında
Kimbilir hayatımın neresine gizlenmiş bir ödülü arar dururum


Notalardan örülmüş saçları olan
Bir deniz kızı hayal ederim
Rüzgar değdikçe saçlarına yayılır melodisi
Balıklara kuşlara çarpan sesi gelir kulağıma
Uçsuz bucaksız bir lacivert denizde
Karşılaşacağım yunusların gözlerinde bulacağımı bilirim
Sevginin anlamını


Boğuk boğuk öten bir kuşun sesini dinlerim
Geceler vardığında yolun sonuna
Utandığını düşlerim gecenin her sabaha varışında
Kızaran yanaklarını seyrederim penceremden
Kavuşamayan sevgililer gibi
Birbiri ardına gözlerimden geçip gitmelerine izin veririm
Yapacak bir sey bulamadığım zamanlarda


Sonra geceyle yer değiştiririm hayallerimde
Anlaşılmaz bir kaç pırıltıdan başka bir şey kalmaz gözlerimde
Uzansalar sonunu bulamayacakları bir boşluk olurum
Terkedilmiş bir şehrin sessizliği siner dudaklarıma
Avuçlarımdaki ıslaklığın farkına varmaz kimse
Yalnızca ben bilirim ve ben duyarım yüreğimde
Kimselerin bilmediği, göremediği bir kıta yaparım seni
Benim keşfimi bekleyen


Kuş uçmaz kervan geçmez yollardan ulaşmak isterim sana
Başkalarının ayak izlerini görmek istemem yollarımda
Bense bir kitap olurum asla yazılmamış
Baktığın boş sayfalarda düşlerinin çizdiği
Bir kaç resim olmak isterim sadece


Bazı zaman baktığında görmeni istemem beni
Topraktan gelmiş bu bedenle sınırlanmak istemem
Dokunabildiğini düşlerim gözbebeklerime, düşüncelerime
Nerelere vardığını bilmediğim bir yolculukta
O herkesin sorduğu yanıma alacağım üç şeyi düşünürüm
Aklıma gelen ilk ellerin olur, gözlerin ve yüreğin
İstemem bedenini
Başkalarının çizdiği haritalar ilgilendirmez beni
Geçmişim nerede biter, nereden başlar gelecek
Ne sen sor, ne ben söyleyeyim
Sınırlarımı suya çizerim ben
Ne ben bulabilirim onları bir daha, ne de sen


Hayatın anlamsız kahramanlıklarını yaparım hiç düşünmeden
Düşüncelerim bugünümü düne ulaştırdığında
Yaşanası günlerimi tutsak ederim
Araladığım her kapıyı kapatırım istemeden
Oysa bilirim keşkelerin gecelerde bulacağını yüreğimi
İçimde dinmez sancıların bedenimi prangalayacağını bilirim
Sadece ve sadece sensiz kalacağımı

Kalimero

Yürek Sesleri (6)

Beyaz güvercinlerimi kirlettiler
Pembe düslerimi kana bulastirdilar
Zeytin dallari kuruyup yok oldu artik
Bebekler silah sesleri ile uyudular


Siyah giyinmis adamlar
Bulustular kapilarin ardinda
Bedenler sogurken disarida
Gozyaslarinin camlara vurusunu duymadilar


Barisi dosyalara sigdirdilar
Bilmediler, anlamadilar
Ruhlarimiz ozgurdu
Yureklerimiz sevgi dolu
Biz zaten ezelden beri dosttuk
Onlar bizi bastan cikardilar


Toprak bedene doydu artik
Kan kirmizi acti tum guller
Bir yanda elleri kenetlenmis bizler vardik
Diger yanda yurekleri tastan zalimler


Kara hayalleri bir hancer olup
Korpe bedenlerin canini alirken
Arkalarina yaslanip baktilar


Dinecek bir gun acinin cigliklari dinecek
Gok delinecek, yer yarılacak
Bir ruzgar esecek baristan yana
Alip goturecek zulmu sonsuza


O zaman sen yine sen
Ben yine ben olacagiz
Yitip gidenlerin yasi kalsada yureklerimizde
Belleklerimizde gecmisin ogretisi
Yeniden mutlu olacagiz

Kalimero 98

Yürek Sesleri (10)

bazen olmaz sevgilerle cirpinir yuregim
içimde yasanasi günlerin derin hazzi olusur
zaten sevda yüklü olan ruhum
bölünüp çogaliverir
tek bedende bir çok ben olurum
kiminin gözleri, kiminin gülüsü sarar beni
her birine bir parçami veririm
dagilip yok olacagimi hissederim zamanla
yaralar açilir ruhumda
birden sevgisiz, tükenmis kaliveririm
herseyi anilarda birakip kaçmak isterim
zaman kumsaldaki ayak izlerimi silecektir nasilsa

Kalimero 98

Yürek Sesleri (8) DÜŞLER VE GÜÇLER

Ne garip bir gecenin sabahindayim bilsen
Bulundugum her meclise yabanciyim
Güpegündüz mutluluklara körüm belki

Bir aralik kapi bulsam
Simsicak bilsen içerisi
Belki annem desem, belki sevgilim
Kim oldugunu bilmesem belki de
Basimi gögsüne yaslasam
Sakin sakin nefes alsa
Gözlerimden iki damla yas dökülse
Içimde birikmisleri yüklenip götürse

Deseler ki uyu uyumak istedigin kadar
Bir düs görsem mutlulugu mesela
Istemedigim sürece uyanmasam bu düsten
Hayatin tüm maddiyatlari uzak olsa benden

Günesin karanligi olmasa da
Gecenin aydinligi olsa yüregimde
Izin verseler düsümden istediklerimi alip uyanmama
Yeter mi bilmem
Insan olmanin doyumsuzluguyla kivranir miyim bilmem

Kasvetli havalarda yasamasam da
Alismasam hüzne
Onu alip bir rafa kaldirsam
Sonra istedigimde yasasam yeniden
Hiç konusmasam, kimse konusmasa
Sözler yaraliyor beni belki

Bir düs odasi yapsa biri bana
Ya da ben bir düs olsam isteyince
Bir sevdigim olsa yanimda
Ama baska sevgilerin tadini unutsak bizden baska
Çünkü o zaman hasret girer düsüme
Annemi özlerim belki
Belki bir digerini

Gecenin karanligini seviyorum diye
Bana geceyi verseler sabahsiz
Sancili uykulardan uyanmasam sabaha
O zamanda gündüzün hasreti sarar belki
Yanlizca gözlerime bakip beni anlayan biri olsa
Ama gerçekten anlayan
Yine insan olmanin dizginsiz doyumsuzluguna kapilirsam
Bunu hissedip gider mi acaba

Beni kosulsuz seven birini bulsam
Onu sevmekten vazgeçerim diye korkarda
Beni benden çalmaya çalisir mi acaba
Biri beni benden çalarda
Bensiz kalirsam
En çok da ben üzülürüm galiba

Elleri sevgiyi anlatabilse sevdigimin
Hani söyle avuçlasa yüzümü simsicak
Çekse beni kendine
Yüreginin atislarindaki huzuru hissedip
Gögsünden içeri girsem de tek bedende yasasak
Ikimiz bir bedende daima
Sikilir miyim acaba
O zaman kendime ait neyim kalir geriye
Ben olamam ki o zaman
Yine bensiz kalirim, benden baska

Gidenlerle gidebilsem de
Ne geriye kalsam, ne giden olsam
Ne parçalansam, paramparça olmasam

Yüregimi vermesemde herkese
Herkes yüregime dolsa
Tüm sevdiklerime desem
Gelin yüregimde yasayin
Onlarda kabul etse
Içim kocaman benim, o zaman onlar yalnizca benim
Bu kezde kendimi yanliz hissetmez miyim
Kime sokulurum o zaman
Kim dokunabilir bana
Kime sarilirim kara gecelerde
Bedenimi kim doyurabilir o zaman
Yüregim dopdolu
Ellerim bombos
Kim sever beni o zaman
Hepsini içime alsam, disarida kim kalir bana ait

Düslerimde mutlulugu bulamiyorum bak
Gerçek mutluluklarim gibi doymuyorum bak
Hersey elimde olunca ben hiç bir sey oluyorum
Kimsesiz bir ben olamiyorum iste
Bir kucak bulsamda bana ait
Bensiz kalmaktan korkuyorum bu defa
Düsler gerçek olsun
Ben düslerde yasamayayim
Agir ama emin olsun hepsi
Bir anda açilmasin tüm kapilar
Ne sevgilerle ezileyim
Ne acilarla
Bir ben dimdik kalabileyim her durumda
Herseyim yasadigim gibi kalsin birakayim
Düsler ve güçler bozacak beni yoksa..


Kalimero

Yürek Sesleri (9)

gökyüzünden bir yildiz çaldim dün gece
bir yanliz çocugun anilarini anlattim
uzaklardaki bir tanridan beklediklerini
hayallerimin en karanlik kosesine yerlestirdim onu
bekledigim bir isikti sadece
ama mahsundu yildiz
sanki yüreginden gelen hasreti hisettim
duydugu gecelerden gelen bir cagriydi sadece
bende çaresiz saliverdim gökyüzündeki karanlik gölgeye

Kalimero ... 98

Yürek Sesleri (12)

insan yalnizligin tadina susar mi en yalniz aninda
kendini kendinden uzak hissedebilir mi bir yabanci gibi
ya bu beden benim ki degil
ya yuregim yaniliyor yalniz aksamlarda

Kalimero 98

Yürek Sesleri (11)

sabah uyandigimda geçmisin ayak izlerini buldum yastigimda
avucumda kirik dökük bir düsün derin kesikleri kaniyordu
kus sesleri bile olmayan donuk bir sabaha uyandim korkuyla
aynada bana bakan bir çift aglayan göz gördüm
sokaktan geçen her insan sendin
radyoda çalan her sarki biz
geriye kalansa bendim
yenliz ve paramparça

Kalimero

Yürek Sesleri (14)

Korkunun duvarlarinda bir taze sarmasik
Yeni filizlenmis dallarinda sevda çiçekleri
Bir yani güz, bir yani yaz günesi
Duvarin üzerinde bir küçük kus
Kanatlarinin altinda özgürlük
Dilinde sevda türküleri
Gözlerinde hasret
Duvarin ardindan bir yürek, yaz gunesi

Çiçekleri sevmekten korkar mi yuregin
Bir baharlik ömürleri vardir kiminin
Kiminin bir gecelik

Sevda tohumları solmayan çiçekler açar mi dersin ?
Yüregine güz gelirde
Sevda çiçegin solar mi dersin?

Korkunun duvarlarinda açan bir sevda çiçegi olsam
Koparmaya kiyamadan
Parlar mi yaz günesin

Minik kusun kanadinda özgürlügüm
Baska baharlara göç var mi dersin?
Korkular öfkelerin ardina gizlenir bazen
Yüregini susturur gözlerine yasak edersin
Kanadi kirilan kus bir daha uçar mi dersin ?

Kalimero 98

Yürek Sesleri (13)

bir gün zamanin içinden çikip gelecek biri
yasamin içinde arayip da bulamadiklarini gösterecek sana
isteyipte korktuklarini, özleyipte yasakladiklarini
kaçipta görmek istemediklerini
bir anda çikarip içinden serecek önüne
dehsetle bakacaksin kaybettiklerine, vazgeçtiklerine
ne dönüp gidebileceksin eskisi gibi
ne de kalmak isteyeceksin gönül rahatligiyla
zincirlerini kirmak, bedeninden ayrilmak isteyeceksin
nereye dönsen geç kaldiklarinin
isyaninin çigliklarini duyacaksin
kendinle yüzyüze gelmeye karar verdiginde
seveceksin aynadaki görüntünü
pismanligin kokusunu söküp atacaksin üzerinden
özgür olacaksin

Kalimero

Yürek Sesleri (16) BİR KÜÇÜK AŞK MASALI

Tanaka'nin anisina...
"Bir Küçük Ask Masali"

Bir gün Tanri bir erkek çocuk tasarliyormus kendi kendine
Günesin son demlerini yasadigi bir günün sonu geldiginde
Öyle olsun istemis ki
Bir esi daha olmasin yeryüzünde
Hem isyankar olsun, hem iyi kalpli
Hem biraz çilgin, hem alabildine mantikli
Hem biraz maceraci olsun, bir o kadar da düsünceli
Hem çok güvensin kendine, hem biraz mahçup
Hem sevmeyi çok iyi bilsin, hemde herkes onu sevsin
Sonunad ortaya öyle bir kislik cikmis ki
Tanri bile sasirmis kendi eserine
Öyle de bir zeka bashetmis ki ona
Böylesine bir kişiligi dengelesin diye

Sonra düsünmüs Tanri
Yeryüzünde bir esi daha olmassa bu Ademoglunun
Hem yanliz kalabilir, hem mutsuz olabilir
E bir tane daha yaratsa aynindan
Bu kez de yeryüzü ikisine dar olur
O zaman bu Ademogluna bir Havvakizi yarasir demis
Demis ama, o heves ve heyacanla yarattigi Ademogluna
Neyi ne kadar bahsettigini hatirlayamadigindan
Bir kaç nuans çikmis Havvakizinda

Seytan ise uzaktan bakar dururmus sessizce
Benimde bu iste payim olmassa olmaz demis
Tam Ademoglu dünyaya inerken kistirmis
Al bakalim bu da benden demis ve
Kimselerin goremeyecegi bir yerlere sikistirivermis
Seytan tüyünü

Zamani gelince Havvakizida inmis yeryüzüne
Tanri nasilsa onlar birbirini bulur demis
Kis kis gulerek yaptigina memnun
Kimbilir kaç bahar kaç kis sonra
Bu defa günesin saltanatinin yeni basladigi günlerden birinde

Karsilasivermisler birden bire
Ikisininde aklinda yokmus ki boylesi
Isin çöpçatani Tanri olunca
Ne Ademogluna söz dusmus ne Havvakizina
Gelgelelim zaman geçtikçe
Tanri'nin hatirlayamadigi ayrintilar sorun çikarmaya baslamis
Yürekleri bir akillari baska çalisir olmus
Ne birakip gidebiliyorlarmis birbirlerini
Ne de mutlu mutlu yasayabiliyorlarmis sevgilerini
Ama elden ne gelir, elbet varmis Tanri'nin bu iste de bir bildigi

Gel zaman git zaman
Ademoglu ile Havvakizi kopamaz olmus birbirinden
Oylesine yürek birligi etmislerki sonunda
Hic ayrilmamacasina tek vücut oluvermisler
Derler ki onlarin sevgileri yeryüzüne fazla geldiginden
Simdi Tanri'nin cennetinde
El ele göz göze ve tek yürek yasarlarmis birlikte
Arada gökyüzünden gülüserlerlermis
Yeryüzündeki sevgililere

Kalimero -1995
O'nu 7 Mayis 1998 günü kaybettim.

Yürek Sesleri (26)

maskeli bir kalabalagin anlamsiz kahramanlariyiz
salon dopdolu ama gerçekte kimse yok
maskelerin ardi bir hiçlik sanki
herkes rolünün zirvesinde mutlu gülümsüyor
bende onlardan biriyim artik
firtinalarim gecenin karanliginda patliyor
yüregimi evde unutuyorum her sabah

Kalimero ... 1998

Yürek Sesleri (16)

aynadaki aksimi bilmeseydim eger
senin ben olduguna inanabilirdim belki
yüregini bilmemi istemesydin eger
olmaya çalistigin güçlü ve kötüyü taniyabilirdim belki
seni bu kadar sevmeseydim eger
sana kizmayi ogrenebilirdim belki

Kalimero

Yürek Sesleri (17)

Sevgilim olmak mı istiyorsun
Bunun için senin olmam gerek
Oysa ben benim bile değilim
Yapabilir misin?


Ne istiyorum, nereden bileceksin?
İçimden geçenleri anlatsam
Bir bir sakınmadan söylesem her şeyi
Taşıyabilir misin?



Bir gün başımı omuzuna bıraksam
Bir gün kendimi sana bıraksam
Ellerini tutsam
Gözlerinden etkileniyorum desem
Sonra bir diğer gün
Sana dostu oynasam, düşmanı oynasam
Dayanabilir misin?

Bir gün yanımda istesem seni
Herşeyinle benim ol istesem
Ertesi gün kendimle kalmak istesem
Dün yaşanmamış gibi davransam
Kaldırabilir misin?

Bazen gözlerim önce gözlerine
Sonra dudaklarına takılıyor desem
Yaşanacaklar ben isteyince olsun
İstemeyince unutulsun desem
Kabul edebilir misin?

Ben beni bile bilmezken
Umudun gölgesinden bıkmışken
Bırak yeni sevdaları, mutlulukları
Elimde kalanları kaybetmekten korkar olmuşken
Anlatsam anlaya bilir misin?
Sen beni kaybedemessin korkma
Kaybedilecek bir ben bile kalmadı ortada
Bir gölgeyi seviyorsun,
İçim bir başka ben bir başkayım desem
Vazgeçer misin?

Yürek Sesleri (18)

bir gün zamanın içininden çıkıp gelecek biri

yaşamın içinde arayıpta bulamadıklarını gösterecek sana

isteyipte korktuklarını, özleyipte yasakladıklarını

kaçıpta görmek istemediklerini

bir anda çıkarıp içinden seriverecek önüne

dehşetle bakacaksın, kaybettiklerine, vazgeçtiklerine

ne dönüp gidebileceksin eskisi gibi

ne de kalmak isteyeceksin gönül rahatlığıyla

zincirlerini kırmak, bedeninden ayrılmak isteyeceksin

nereye dönsen geç kaldıklarının

isyanının çığlıklarını duyacaksın

kendinle yüzyüze gelmeye karar verdiğinde

seveceksin aynadaki görüntünü

pişmanlığın kokusunu söküp atacaksın üzerinden

özgür olacaksın



kalimero

Yürek Sesleri (20)

uzaklardan gelmiş bir yolcuyum

demir almışım asırlar önce bir limandan

martılar kanat çırpar olmuş yüreğimde

düşlerimin büyüsünden azad etmişim kendimi

sonsuz mavilikte keşfettiğim bir inci yüzünden

dalgaların beyaz köpükleri kadarmış ömrüm

bir kum tanesi taşımışım koskoca bir bütünden

beyaz bir dantelmiş bulutlar

gözlerimde sakladığım gözyaşımı çalmışlar

deniz kızlarının şarkılarını duymuşum gecelerde

bulunmaz bir aşkı anlatıyorlarmış yıldızlara

bir yunus görmüşüm gülümseyen

sanki bana git diyormuş

ait olduğun yerler değil buraları

almışım ufuk çizgisini ardıma

sana gelmişim yeniden

kalimero

Yürek Sesleri (19)

bir yürek anlatsam sana

günbatımında gözlerin

uzaktaki gökyüzünün kızıl karanlığıyla

buluşmak isterken

ardına saklanmış

sessiz gözyaşlarınının sıcacık ıslaklığını gizleyen

korku dolu bakışlarını

her yüzüne baktığında

mahçup bir tebessüme dönüştüren

bir kadın anlatsam



bir çocuk anlatsam sana

yalnızlığın tadını yüreğine kazımış

isyanlarını, korkularının o karanlık koylarına hapsetmiş

sıcacık sevgilerini gidecek olanların yasıyla yıkamış

içinde tir tir titreyen, her yakaladığı mutluluğu

her sarıldığı umudu kaybetmiş bir yürek taşıyan

bir çocuk anlatsam



bir insan anlatsam sana

her öyküsü, yalnızca martıların çığlıklarını duyduğu

bomboş limanlarda noktalanan

geriye kalan belli belirsiz bir mum ışığı gibi

tükettiği yaşama sevincini

her defasında onarıp kaldırıp yerine koyan

bir insan anlatsam sana



ve nihayet gün batımının son kızıllığında

başımı omuzuna yaslayıp

yüzümdeki ıslaklığı teninin kokusunu duyarak

gizlice silerken sevgimi anlatsam sana

dinlermisin beni..?

Yürek Sesleri (21)

pişmanlığı soluyor ellerim

bir toplu iğnenin başı kadar küçüğüm şimdi

göz bebeklerin kadar siyah ve şeffaf

kelimeler dansediyor çevremde

intikamlarını haykırıyorlar yüzüme

seninle aramıza ördükleri duvarlar kadar anlamsızlar



bir şişe dolusu zehirim şimdi

kendimi sorguluyorum

gözlerimde uzaklardaki denizlerin ıslaklığı

deniz kabuklarının uğultusunu duyuyorum



parmaklarım alıştıkları dansı yapıyorlar

numaralı bir kaç tuşun üzerinde

bir kaç uzun çığlık duyuyorum yüreğinden

ardından “alo” diyorsun

alışılmış bir tepki gibi ve tekdüze

bekliyorsun

ben o uzun siren seslerini dinleken yeniden

sen bir adım daha uzaklaşıyorsun geçmişten

ve aynı yıldıza bakıyoruz belki

zaman hayatlarımızı çalarken

Yürek Sesleri (23)

ben mi benden uzaklaşıyorum

çevremdekilermi bilemiyorum

ne kendimi dinleyebiliyorum

ne diğerlerini

yüreğimde yük dolu kervanlar var yine

ne istediğim gibi olabiliyorum

ne hissettiğim gibi

hayatımın bir yerine gizlenmiş

birşeyleri arıyorum yine

ne içimdeki kalabalık yetiyor bana

ne de dışarıdaki

yalnızca kendi sessizliğimde

kaybettiğim düşlerimi arıyorum

Yürek Sesleri (22)

ne göründüğüm kadar güçlüyüm

ne de göründüğüm kadar güvenli

korkunun duvarları öyle yüksek ki oysa

sana eldeğmemiş kumsallarımı sunuyorum

hiç kimsenin görmediği, bilmediği

bir dünyanın kapılarını açıyorum

kırılgan, ürkek ve güvensiz bir çocuk var orada

sen hiç bir yere ait olamama duygusunu bilirmisin

...hiç kimseye...

kim olduğunu neden varolduğunu, düşündünmü hiç gecelerce

peki varoluşunun bazen insanlara zarar verdiğini hissetin mi?

işlemediğin suçların cezasını çektin mi hiç?

yalnızca düşlerinde var olan bir insana rastladığında

sadece korkuların yüzünden kaçmak istediğin

bir yıkıntı daha yaşamamak için

fırsatları görmemezlikten geldiğin

ve bu yüzden kendi kendinle savaştığın anlar oldu mu senin

taşıman gereken lanet olası sorumlulukların

hayatına set çekmesine göz yumduğun

kendi tercihlerinle, değer verdiğin insanların

tercihleri arasında çeliştiğin

hayatta güvenmen gereken yegane insanların

sana bir meta’ymışsın hissini uyandırdıkları oldu mu hiç?

ne yaşadıklarımı bilebilirsin

ne de sebeplerini

ne de belki de ilk kez içimdeki kalabalıktan sıyrılan

gerçek benle yüzyüze olduğunu

yalnızca benim bildiğim, bana ait bir dünyaya giriyorsun

...ve ben KORKUYORUM...

Yürek Sesleri (24)

gecenin karanlığı yüklendiğinde gözlerine

anlayacaksın herşeyin bittiğini

yıldızlar yanıp sönerken gökyüzünde

artık hasretin sonsuz olacak bileceksin

yüreğin bir taş gibi ağırlaşacak

duyguların nefret duvarını zorlayacak

içinden ağlamak gelecek

kendi yalnızlığında susacaksın

daha dün mutlu baktığın yarınların

bu gün senden çok uzaklarda olacak

her akşam sarıldığın o beden

bu gece kalbine hançer olacak

yaktığın her sigarada

kaybolan aşkının zehirini içeceksin

yıllar geçse bile aradan

biliyorum hep seveceksin beni

artık isli Ankara gecelerinde yağmurlar

senin gözlerinde yağacak karanlık pırıltılarla

Yürek Sesleri (25)

“ biliyorum, bir yerlerde, bir zamanlarda, şimdi toprak

olmuş olsa da bir beden taşımış ruhum”





yüreğinin doğrularını arıyorsun gözlerimde biliyorum

anlık dokunuşlarından hissediyorum güvensizliğini

yıpranmış anılarındaki kendince hatalarını yargılıyorsun

bense çoktan yaptım tercihimi yalnızca bekliyorum





ağır ağır ama kararlı adımlarla geliyorsun anlıyorum

bir görünüp bir yok olan hayaller kadar belirsiz sevgin

yalnış seçimlerin sonuçlarından korkuyorsun

bense çoktan yaptım tercihimi yalnızca bekliyorum

Bizken ben oldum..

Ben doğduğumda annem babam ve ben bir aileydik.
Bizdik..
Sonra büyüdüm, ben oldum.

Okula başladığımda bir sınıftık, okulduk.
Bizdik...
Sonra mezun oldum, ben oldum.

Üniversite sınavına girecek gençlerdik, ders çalıştık yetmedi dershanelere gittik.
Bizdik...
Sonra sınava tek başıma girdim, ben oldum.

Üniversite de okuyan körpecik zihinlerdik hepimiz bir mesleği öğrenmeyi denedik.
Bizdik...
Sonra üniversite bitti, ben oldum.

Sonra üniversiteyi bitirmiş iş arayan bir grup gençdik. Umutlarımız, hayallerimiz dahası kendimize güvenimiz vardı.
Bizdik...
Sonra ben iş buldum diğerleri bulamadi, ben oldum

İşe yeni başlamış hevesli ve çalışkan bir grup kişiydik,
bizdik.
Sonra ben başka bir iş bulup ayrıldım, ben oldum.
Okul bitmiş çalışıyor evlenme çağında bir grup genç kız idik.
Bizdik.
Sonra ben evlendim. Ben değil bir başka biz oldum.

Sonra ülkemde çoğunluk saydığımız insanların istemediği bir takım siyasi gelişmeler oldu.. bizdik.
Oy sandığı ile baş başa kalınca, ben oldum.
Sonra çoğunluk sandığımız insanların aslında azınlık, siyasi ve yaşamsal değişiklikleri talep edenlerin çoğunluk olduğunu anladık.. Paniğe kapıldık.
Bizdik..
Sonra bu ülke o noktaya gelirse ben bu ülkede yaşayamam fikrine kapıldım.
Ben oldum.

Ben bizi biz sanırken aslinda sadece ben olduğumu anladım. Kızıyorum şimdi yaşananlara “ben” kızıyorum, “biz” kızıyoruz.

Şimdi kendime “ben ne yapabilirim”i söyleyecek ve beni biz yapacak bir lider ariyorum.
Var mı?

Yoksa onu da mı ben bulmalıyım?
Herşeyi devletten beklemek olmuyor..

13.Şubat.2008