Pazar, Aralık 14, 2008

Denemeler II. Bölüm

Karanlık bir sokaktı geçtiğim taş yoldaki ayak seslerinden başka bir ses yoktu. Bir kaç saat önce kesilen yağmurun oluşturduğu göletlerdeki ay ışığından sayesinde önümü görebiliyordum.

Koltuğumun altına sıkıştırdığım paketi neredeyse kaburgalarımı ezecek kadar sıkı tutuyordum. Tüm karanlık ve sessizliğe rağmen varacağım evdeki o bir kaç mum ışığının sıcaklığı vardı içimde.. Tek istediğim bir an önce varmaktı.

Yolun sonundaki karanlık binanın pencerelerinden dışarı hiç sızmasa da yayılan sıcaklık bana kadar geliyordu sanki. Adımlarımı daha da hızlandırarak eski tahta kapıya yöneldim. Vakit oldukça geç olmuştu, sokaklarda kimseler yoktu, ama yine de komşu pencereleri ve sokağı hızla kontrol ederek yavaşça kapıyı vurdum.

Gelişim zaten bilinen ve beklenen evin kapısı kısa bir kaç adım tıkırtısından sonra açıldı. “Getirdin mi?” dedi sırtımdaki pelerinimi almak için uzanırken. “Evet” dedim başımı sallayarak, hızlı bir yürüyüşün ardından henüz nefesimi toplayamamıştım. Burası bana huzur veriyordu, gizli kapaklı gelmek zorunda olmasam bütün ömrünü bu evde onunla geçirebilirdim. O ise hiç şikayet etmiyor pek çok gece uykusuz kalma pahasına beni bekliyor ve gün ağarırken de sessizce uğurluyordu.

Konuşmadan merdivenleri çıktık birlikte. Elinde bir mum ile önümden yürüyordu. Yol boyunca sıkıca sarıldığım paket şimdi onun elindeydi.

“Bu son parça değil mi?” diye sordu heyecanla. “Evet umarım beğenirsin” dedim sessizce. Evde bizden başka kimse olmamasına rağmen nedense hep fısıltıyla başlardık sohbetlerimize.

“Okumak için sabırsızlanıyorum” dedi, ben zaten çok az eşya bulunan odadaki alıştığım koltuğuma yerleşirken. “Bir önceki bölümle ilgili ne düşündüğünü söylemeyecek misin?” diye sordum merakla. “Çok mu merak ediyorsun?” dedi yüzünde o hınzır gülümsemesiyle, şöminede kaynayan kahveden kupamı doldururken. “Dalga geçme, meraktan ölüyorum” diye cevapladım. Belli ki bu gece beni biraz meraklandırmak istiyordu. Kendi kupasını odanın ortasında duran tahta masaya bırakıp benim kupamla birlikte yanıma geldi. Kahvemi bana uzattıktan sonra, önüme diz çöktü. Elimi yanağına koyarak “Mükemmeldi” diye cevapladı. Gözlerini kapamış avucumu yavaşça yanağında gezdiriyordu. Sevilmek isteyen bir kedi yavrusu gibiydi şimdi. Öyle iyiliği dokunmuştu ki bana, öyle güzel anılarım vardı ki bu odada, keşke hep böyle kalabilseydik.

“Ne zaman götüreceksin yayınevine?” diye sordum elimi yavaşça yanağından çekerken. “Yarın olur mu?” dedi. “Harika!” diye yanıtladım.

Bu tamamladığım ikinci kitabım olacaktı. Ama koşullar onları benim yazdığımı gizlememi gerektiriyordu. Bu nedenle tamamladığım her bölümü ona getiriyordum. O da hepsini okuyor, bir dahaki buluşmada ise bana fikirlerini söylüyor, hatta bazen sonraki bölümlerde neler olabileceğine birlikte karar veriyorduk. Sabaha kadar konuşup bir kaç bölümü bile kurguladığımız oluyordu. Sonra ben heyecanla eve dönüp, konuştuklarımızı kağıtlara döküyor, tamamladığımda yine büyük bir hevesle ona getiriyordum. İşte birlikte tamamladığımız ikinci kitabın son bölümünü yine onunla yaptığımız sohbetlerde kararlaştırdığımız gibi kağıda dökmüş, ona getirmiştim. O da yarın tüm bölümleri alıp birinci kitabı basmayı kabul eden yayınevine götürecekti.

Yayınevinin sahibi, kitapları onun yazdığını sanıyordu. Aslında çok da yalan sayılmazdı. İlk kitabın basılabileceğini hiç tahmin etmiyordum. Duyduğumda heyecandan öleceğimi sanmıştım. O gece benim için mütevazi bir kutlama hazırlamıştı. Şarap içerek mutlulukla dans ettik. Odada şöminenin ve mumların ölgün ışıklarından yansıyan gölgelerimize bile şarabın kokusu sinmiş gibiydi o gece. Nefesinin ve bedeninin sıcaklığıyla sarmıştı beni tek kişilik yatağına uzandığımızda. Bedenimin uykuya teslim olduğunu fark ettiğimde gün ağarmıştı bile. Ama bedenim onunkinden ayrılmak istemiyordu. İlk defa kendime izin verdim ve uykuya teslim olmuş bedenine sokulup, soluğunu dinleyerek uyudum yeniden. Uyandığımda öğlen olmuştu. O benden önce uyanmış ve yiyecek bir şeyler hazırlamıştı. Neden gitmediğimi sorgulamadı bile, ama çok mutlu olmuştu biliyordum. Gerinerek doğruldum yataktan. “Günaydın” dedi neşeyle. “Günaydın” diye tekrarladım ardından gelen kocaman bir esnemeyi bastırmaya çalışarak. “Artık ünlü biri sayılırsın” dedi tepkilerimi kontrol ederek. Benimle gurur duyuyordu biliyordum. Öyle hayrandı ki bana, bazen bu hayranlık beni korkutuyordu. Öyle doğal, öyle içtendi ki, onunlayken dışarıda başka bir hayat yok gibi hissediyordum. “Dur bakalım acele etme..” diye cevap verdim üstüme giyecek bir şeyler ararken, “...henüz sen ve yayıncımızdan başka okuyucum yok, bu sayıda ünlü olmak için yeterli sayılmaz”. “Haklısın ama herkesin yazdıklarına bayılacağından eminim, sen çok yeteneklisin” dedi. Aslında ünlü olan ben değil o olacaktı, çünkü yazdıklarımı kendim götüremediğim ve gizlenmek zorunda kaldığım için yazar adı olarak onunkini kullanmıştık. Bu beni hiç rahatsız etmiyordu, çünkü o uzun gecelerde heyecanla anlatmıştı bana pek çok düşüncesini ve bende olduğu gibi yazmıştım onun cümleleriyle... Böyle zamanlarda ikimizde bir heyecan dalgasına kapılıyor zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadan hikayenin geri kalanı üzerinde saatlerce konuşuyorduk. Artık yorgunluktan konuşacak halimiz kalmadığında ise birlikte sessizce sarılıp uzanıyorduk. Çoğu zaman ben uykuya yenik düştüğümden, o geç kalmayayım diye gitme vaktim gelene dek sessizce beni seyrediyor ve nefesini yüzümde dolaştırıyordu. Sonra şakağıma bir öpücük kondurarak beni uyandırıyor ve yüzünde o güzel gülümsemesi ile giyinmeme yardım edip, düşüverecekmişim gibi tutarak merdivenleri indiriyor ve kapıdan çıkmadan üstümü başımı düzeltip uğurluyordu. Onun sıcaklığından gecenin son ayazına çıktığımda ancak uyanıyor, geldiğim gibi koşar adımlarla eve dönüyordum.

Yarın yine bir kutlama ile karşılayacaktı beni biliyordum. Bu nedenle bende elim boş gelmek istemiyor, ona bir sürpriz hazırlamayı planlıyordum. Ben kırmızı peluş kaplı geniş koltuğumda tüm bunları düşünürken, o paketi açmış masanın üzerine taşıdığı iki mumun ışığında heyecanla son bölümü okuyordu. Alevlerin yarattığı gölgelerin yansıdığı yüzünde o masum meraklı ifadesi içimde ona karşı derin bir hayranlık ve sevgi uyandırıyordu. Okumasını bitirene kadar sessizce bekledim. Son sayfayıda bitirince kafasını kaldırıp bana baktı “Çok iyi” dedi sadece, öyküden geri gelememişti gibi ifadesi..”O kadar mı?” dedim şımarık çocuklar gibi dudaklarımı sarkıtarak. Yavaşça sandalyesinden kalkıp yanıma geldi ve önümde diz çökerek elimi avuçlarının içine aldı. “En az senin kadar iyi” dedi. Sıcacık dudakları elimde dolaşıyordu. Dokunuşları bütün vücuduma yayılıyor içimi eritiyordu. Avucundaki elimi sıkılaştırıp kendime doğru çektim bedenini ve o tanıdık ılık nefesi hissettim dudaklarımda.

Ayrılma vakti geldiğinde bu kez ikimizde uyumamıştık. Yaklaşık bir saattir tek kişilik yatağında gözlerimizi tavana dikmiş konuşmadan yatıyorduk. İkimizde bugün yayınevine gidecek olan kitabı ve akşamına birbirimize sunacağımız süprizleri planlıyorduk. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Onu ve kitabımı orada bırakıp ayrılmam gerekiyordu. Bana ait iki şey...

Bir şey söylemeden doğruldum yataktan, o da benimle birlikte kalktı, sanki konuşmamıza gerek yoktu, ikimizde susuyorduk. Giyinip birlikte merdivenlerden indik, kapıya geldiğimizde sessizce öpüştük “Hoşça kal” dedim sadece ve pelerinimin kapşonunu kapatıp çıktım kapıdan.

Uyku bütün kaslarımı esir almış gibiydi. Gözlerimi her kırptığımda battığını hissediyordum. Derin bir nefes aldım ve eve varana kadar akşam için planlar yaptım. Farklı bir şeyler yapmak istiyordum onun için. Mutlu olmasını, o çocukça sevincini görmek istiyordum gözlerinde, ve şarabın kokusuyla karışan teninin kokusunu düşündükçe içim ürperiyordu yeniden. Mahzenden iyi bir şarap aşırabilirdim onun için, hatta belki iki şişe Daha planlarım sona ermeden eve varmıştım bile.. Sessizce geçtim bahçeden, hizmetkarlar çoktan uyanmış evde sessiz bir çalışma başlamıştı bile. Nasıl oluyor da onlardan önce uyanıp uzun yürüyüşlere çıktığımı anlamasalar da inanmaktan başka çareleri yoktu. Onun kollarından geldiğimi kimseye söyleyemezdim.

Soyunup geceliğimi giydiğimde uyku yeniden esir almıştı bedenimi. Hava aydınlanmış olmasına rağmen perdelerin çekik olması yüzünden karanlıktı odam. Yorganı boynuma kadar çekip derin bir uykuya daldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder